Uzun yıllardır Türkiye ve yurt dışında sahne alan gitarist Barış Arslan; ilk albümü Zenith ile caz severlerle buluştu. Sahne deneyimi ve yılların birikimiyle şekillenen bu çalışma, onun hem kişisel hem de müzikal yolculuğunun önemli bir dönüm noktası. Geleneksel ve modern unsurları ustaca harmanlayan benzersiz tarzıyla tanınan Barış Arslan, albümün yaratıcı sürecine dair detayları bizimle paylaşıyor. Bu özel röportajda hem yurtiçi hem de uluslararası sahnelerde olgunlaşan bir caz müzisyeninin müzikal yolculuğuna ve Zenith caz albümünün ardındaki hikayeye yakından bakıyoruz.

Yeni albüm için neler hissediyorsun? Bu senin için nasıl bir yolculuktu?
Bu albümü tamamlamış olmak benim için çok anlamlı. Uzun yıllara yayılan gelişim sürecimin ilk durak noktası gibi oldu. Hem yürünen yolda geriye doğru bakmak hem de ilerisi için ne yapılabilir diye sorgulama yaptığım bir nokta. Ayrıca albüme ilişkin her türlü sürecin bana çok şey öğrettiğini ve müziğe bakış açımı değiştirdiğini kesinlikle söyleyebilirim. Üzerimde bu kadar etkili olacağını bilseydim daha önceden yapmak isterdim ancak hayat her zaman istediğiniz gibi şekillenmiyor.
Albümün ortaya çıkış süreci nasıl gelişti: Fikir ilk ne zaman ve nasıl doğdu?
“Zenith” bir anda oluşan bir proje değil; yıllarca biriktirdiğim fikirlerden ve çalışmalardan oluşuyor. Efe Oğur ile birlikte yaklaşık 7 yıla varan çalışma sürecinde ürettiğim ve müzikal gelişimimize katkıda bulunacak fikirlerin bir araya gelerek artık bir hikaye oluşturduğu bir sürecin ürünüdür Zenith. Bu süreçte birçok müzisyen çalışmalarımıza katıldı ya da başka birçok müzisyenle çalma şansımız oldu. Hepsinden izler ve yaklaşımlar Zenith’in içinde var. Başta Efe Oğur olmak üzere bu süreçte yollarımızın kesiştiği bütün müzisyenlerin bu albümdeki izlerini görmek benim için çok anlamlı.
Albümün ismi neyi ifade ediyor? Özel bir anlamı var mı?
“Zenith” kelimesi gök biliminde zirve, yani göğün en yüksek noktası anlamına gelir. Öte yandan sembolik olarak ise varılmak istenilen ancak hiçbir zaman varılamayacak olan noktayı ifade eder. Önemli olan hiçbir zaman varılamayacak olmasına rağmen yine de bu yolda yürümenin bir insanın ulaşabileceği belki de en etik davranışlardan biri olduğunu algılamaktır. İşte Zenith bu bilinçle yıllar içinde yaptığımız müzikal çalışmaların hikayesini özetleyen bir isim oldu.

Albümdeki parçaların hepsinin sana ait olduğunu biliyoruz. İlhamını nereden alıyorsun?
Tek kelimeyle cevap vermek gerekirse: her şeyden. Hiç kuşkusuz en büyük pay dinlediklerimde. Müzikte de, birçok alanda olduğu gibi, gelenekten gelenin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Geçmişle bugün arasındaki zinciri hissetmek ve keşfetmek aslında geleneğin ta kendisi. Bu yüzden gelenek kavramını doğru tanımlamak önemli.
Bugün ‘modern caz’ olarak adlandırdığımız birçok şey aslında geleneksel, geleneksel olarak gördüğümüz birçok şey ise modern. Dolayısıyla benim için gelenek; tüm bu unsurları kapsayan, yaşayan ve dönüşen bir yapı. Geçmiş ve bugün arasında oluşmuş zincirin tamamı.
Özetle, görünenin aksine bu süreç oldukça karmaşık ve öznel. Bu yüzden kesin yargılara varmadan, başkalarını eleştirmeden önce bu uzun süreci izlemek, hissetmek ve üretmek bana göre en doğru yaklaşım. Bu nedenle tüm dinlediklerimden öğrenmeye ve onlardan ilham almaya devam ediyorum.
Caz çok özgür ama bir o kadar da disiplinli bir tür. Bu türde üretim yaparken seni en çok zorlayan ya da en çok keyif aldığın şeyler neler?
Cazı diğer müzik türlerinden ayıran en önemli unsurlardan biri emprovizasyon. Ve aslında emprovizasyon da bir çeşit hikaye anlatıcılığı. Bence sahnede bir hikayeyi anlatırken kusursuz ya da mükemmel olmanız gerekmiyor. Önemli olan, gerçekliğe ve hayata ne kadar yakın olduğunuz. İşte bu gerçekliğe yakın olma hissi, sanırım bu müzikte en çok keyif aldığım şey.
Tabii ki bu kolay değil; bazen oradasınızdır, bazen değilsinizdir. Ancak her iki durumda bile bu anlatım şekli sizi hakikate daha yakın bir noktada tutacaktır. Belki de tek önemli olan şey budur!

Gitarist olarak caz müziğinde kendine nasıl bir alan açıyorsun? Müziğini diğer enstrümanlarla nasıl dengeliyorsun?
Caz tarihinde gitarın yeri oldukça özel. Başlangıçta daha çok ritmik bir eşlik enstrümanıydı; orkestra içinde duyulması bile zordu. Ancak teknoloji gelişip amplifikasyon mümkün hâle gelince, gitar da sesini duyurmaya başladı. Charlie Christian’la birlikte solo enstrüman olarak ön plana çıktı. Ardından Wes Montgomery, Jim Hall, Joe Pass gibi isimlerle hem armonik zenginliği hem de melodik ifade gücü iyice belirginleşti. Bugün ise gitar; ritmik, melodik ve hatta bazen orkestraya ait roller üstlenebilen çok yönlü bir ses kaynağına dönüştü.
Bunun en önemli sebeplerinden birinin gitarın caz tarihinde piyano ile kurduğu ilişki olduğunu düşünüyorum. Özellikle armonik düşünce biçimi açısından gitarın kendi sınırlarını aşma çabası çoğu zaman piyanonun rolünü model alma üzerinden gerçekleşti. Bill Evans gibi piyanistlerin “voicing” anlayışı, gitaristlerin armonik dili üzerinde çok büyük etkiler yarattı. Jim Hall’un, piyanoyu taklit eder gibi akor yerleştirmesi ya da daha sonra benzer yaklaşımları sürdüren Ben Monder gibi gitaristlerin çok katmanlı armonik dokuları hep bu etkilenmelerin sonucudur.
Günümüzde dikkatimi çeken bir diğer değişimlerden biri ise artık tüm enstrümanların pratik yapma yöntemlerinin dönüşmüş olmasıdır. Hemen hemen her enstrümantal sanatçısı davulcuların uzun süredir yaptığı ritmik çalışmaları kendi çalgısına uyarlamaya başladı. Eskiden bir davulcu stilinde ritmik pratik yapmayan müzisyenler bugün farklı ritmik yapıları doğaçlamalarına entegre edebilmek için bu çalışmalara daha çok önem veriyor. Bu, sadece gitar ve piyano arasındaki etkileşimle sınırlı kalmayan, artık davul ve diğer tüm enstrümanlar arasında da kurulan bir diyalog biçimine dönüştü. Bu gelişmeler cazın ifade alanını genişletiyor ve türün doğal olarak başka bir yöne evrilmesine zemin hazırlıyor.
Dolayısıyla, bugünün cazında artık herkes birbirinin alanına daha bilinçli şekilde dokunuyor. Bu durum hem sorumluluk hem de büyük bir özgürlük getiriyor. Bu özgürlük içinde müziğinizi kurarken hem geçmişin bilgisini hem de bugünün arayışlarını taşıyan bir dil oluşturmak önemli. Belki en doğrusu şu: Birbirine dikkatle bakan, birbirini duyan müzisyenlerle aynı hikâyeyi anlatabilmek. Asıl alan ve denge de galiba burada başlıyor. Ben de herkes gibi bu denge içinde kendimi bulmaya çalışıyorum.
Bu albümde hangi müzisyenlerle çalıştın? Mix ve masteringi kim yaptı? Stüdyo ve kayıt süreci nasıldı?
Albümde Efe Oğur (davul), Apostolos Sideris (kontrbas) ve Tamer Temel (saksafon) ile birlikte çaldık. Uzun süredir birlikte sahne aldığımız ve müzikal olarak birbirimizi çok iyi tanıdığımız bir ekipti.
Kayıtlar İstanbul Teknik Üniversitesi MİAM’da (Müzik İleri Araştırmalar Merkezi) gerçekleştirildi. Albümün kayıt ve mix süreci Oğuz Öz tarafından yürütüldü. Mastering ise Dan Millice tarafından yapıldı.

Kayıt boyunca parçaların sahnedeki canlılığını ve doğallığını koruyacak bir yaklaşım benimsemeye çalıştık. Çünkü bilindiği üzere caz müziğini canlı çalmakla onu kaydetmek arasında ciddi farklar var. Canlı performans; anın enerjisiyle, mekânın akustiğiyle ve dinleyiciyle kurulan doğrudan ilişkiyle besleniyor. O anda ortaya çıkanlar sadece çalınan notalar değil; aynı zamanda dinleyicinin tepkisi, müzisyenler arasındaki iletişim. Bunlar müziği eşsiz ve geri dönülmez kılıyor.
Stüdyoda ise bu bağlam büyük ölçüde kayboluyor. Kayıt daha kontrollü bir ortam, doğrudan iletişimden çok içe dönük bir odak gerektiriyor. Bu da aslında hem bir avantaj hem de bir sınır. Avantajı şu: Bazı fikirleri daha net ifade edebiliyorsunuz, detaylara odaklanmak mümkün oluyor. Öte yandan o anlık risk alma cesareti, belirsizlik içinde doğan müzikal sürprizler biraz geri planda kalabiliyor.
Bu yüzden caz müziğini kaydederken mesele sadece doğru çalmak değil, canlı bir müzikte olduğunuzu unutmamak. Biz de bu albümde mümkün olduğunca sahnede kurduğumuz dinleme hâlini, etkileşimi ve enerjiyi stüdyoya taşımaya çalıştık.
Genelde caz albümlerinde 2 türlü kayıt süreci olur. Birincisi müzisyenlerin doğrudan kayda girip albüm sonrasında besteleri uzun süre çalmaları. İkincisi ise uzun süre birlikte çaldıktan sonra kayda girmek. Sizinkisi nasıl oldu? Sence hangi yöntem daha avantajlı?
Biz parçaları uzun süre birlikte çaldıktan sonra kayda girdik. Albümdeki besteler yıllar içinde sahnede evrildi, her performansta biraz daha derinleşti, kendi yolunu buldu. Bu süreç boyunca parçaların ritmik yapıları, dinamikleri, hatta bazen formu bile kendiliğinden şekillendi. Başta Efe Oğur olmak üzere her müzisyen kendi sesini ve yaklaşımını bu müziğin içine zamanla yerleştirdi. Dolayısıyla stüdyoya girdiğimizde aslında yepyeni bir şey denemektense zaten yaşayan bir şeyi kaydettik diyebilirim.
Bu yöntemin en büyük avantajı grup içi dengenin çok daha doğal bir şekilde kurulması. Çünkü birbirimizi sadece müzikal değil insani olarak da tanıyorduk. Nerede alan açacağımızı, nerede geri çekileceğimizi biliyorduk.
Elbette doğrudan kayda girip o anın enerjisini yakalamak da çok değerli olabilir. Ama biz bu albümde sahnede uzun süre pişmiş, zamana yayılarak olgunlaşmış bir müziğin kaydını yapmış olduk.

Albüm sonrası gerçekleştirdiğiniz ve planladığınız konserler ya da farklı projeler var mı?
Albüm çıktıktan kısa bir süre sonra Akbank 34. Caz Festivali kapsamında sahne aldık. Bu konser albümü kayıttan sonra ilk kez canlı olarak dinleyiciyle buluşturduğumuz özel bir an oldu.
Albümün ardından üzerinde çalıştığımız yeni bir proje ise Zenith’i bir trio formatında yeniden ele almak. Bu yeni yaklaşımda parçaları; içinde synthesizer, piyano/klavye, gitar ve davul bulunan, daha elektronik ve çağdaş dokularla örülü bir üçlü yapıda yeniden düzenliyoruz. Aslında bu, Zenith’in hem yapısal hem de ses dünyası bakımından başka bir yüzünü ortaya çıkarmak gibi.
Bu projeyi şimdiden birçok farklı mekânda çaldık. Kısa bir süre içinde kayda da alacağız. Zenith’in bu ikinci yüzünü dinleyiciyle paylaşmak, onun başka bir anlatı biçimiyle de var olabileceğini göstermek bizim için heyecan verici.
Son olarak albümle ilgili dinleyicilere iletmek istediğin bir mesaj ya da ayrıca söylemek istediğin bir şey var mı?
Albümdeki her parçanın farklı bir karakteri, farklı bir hikâyesi var. Bu yüzden dinleyicilere tek bir noktaya odaklanmaktansa bütüne açık bir kulakla yaklaşmalarını öneririm. Ayrıca her parça, yalnızca bir duyguyu ya da sembolik bir anlatımı değil zaman içinde çalıştığımız ve müzikal gelişimimize katkı sağlayan fikirleri de barındırıyor. Bu nedenle albümün hem yapısal hem de çalım pratiği açısından belirli bir düşünce sistematiğinden süzülerek oluştuğunu söylemek yanlış olmaz. Bu yönüyle Zenith’in keşfedilmeyi bekleyen katmanlı bir yapıya sahip olduğunu düşünüyorum.
Öte yandan Zenith’in en önemli yönlerinden biri de caz müziğinin bir diğer önemli öğesi olan interplay, yani müzisyenler arasındaki etkileşim. Müzik yalnızca bireysel katkılardan değil, o an içinde kurulan ilişki ve duyarlılıktan doğarak şekilleniyor. Albümü bu etkileşimler üzerinden dinlemek, dinleyicinin farklı anlam katmanlarını yakalamasına olanak tanıyabilir.
Tüm bunların yanında şunu da unutmamak gerekir: Bir noktadan sonra, üretilen her albüm, her eser yaratıcısının elinden çıkar ve kendi yolculuğuna başlar. Dinleyicinin zihninde, hayal dünyasında, yaşam deneyiminde yeni anlamlar kazanır. Siz ne anlatmak isterseniz isteyin, müzik artık size ait değildir; dinleyicinin duyduğu, hissettiği, bağ kurduğu hâline dönüşmüştür.
Bu da kabullenmesi ne kadar zor olsa da sanatın en etkileyici taraflarından biri sanırım. Kontrol edilemeyen, yönlendirilmesi mümkün olmayan ancak hakiki bir alanın yaratılması süreci. Ve o alan, bazen sanatçının dahi tahmin edemeyeceği kadar derin bağlar kurabilir.
Barış Arslan’ın müzik yolculuğuna daha yakından bakmak için aşağıdaki bağlantıları incelemenizi öneririm. Barış Arslan’ın müzik çalışmaları bu röportajda bahsedilen konuların çok ötesine uzanıyor ve bunları kaçırmak istemeyeceğinizden eminim.
Website: barisarslanmusic.com
Youtube: https://www.youtube.com/@barisarslanmusic
Spotify: https://open.spotify.com/artist/7gKh8iFgFIPvnvbmIypIh2?si=AL2_IU0PSIW_wmXgyi6_AQ
Apple Music: music.apple.com/tr/artist/barış-arslan/1124220756
Instagram: instagram.com/barisarslanq

Bu röportajı beğendiyseniz, Yolculukta Dinlemeniz Gereken 7 Albüm Önerisi adlı yazıyı da beğenebilirsiniz.